19 Haziran 2019

The Planets


ilk bölümüne denk geldiydim, pek bir bilgi yok gibiydi. tamamını sonra izlerim derken ikinci bölüme denk geldim. biraz daha iyi buldum ama bunda da fazla bir bilgi yoktu. sadece görüntüleri o kadar güzel yapmışlar ki nerdeyse gerçekten marsa gitmişler gibi gösteriyorlar. zaten ilerde giderlerse bunların hepsi sinema diyenler olacak. oluyor da... beş bölüm varmış. hepsi için tek sayfa yeterli olur herhalde. bu brain cox denenin belgeselleri pek akışkan değil, elemanın konuşmasından mı? tasarımdan mı bilmiyorum biraz ağır akıyor. haliyle belgeselleri de eksik kalıyor. bunun da ne kadarını tamamlarım bilemiyorum ama bulunsun sonuçta, tekrar tekrar aynı şeyleri izlemekte bir sıkıntı yok. hele hele görsel ve işitsel şölen yaptılarsa izlemek lazım.

s01e02:
The Two Sisters - Earth & Mars

--- spoiler ---

.dünya ve marsı ele almışlar. iki kardeş niye birbirinden bu kadar farklı oldu sorusuna cevap da veriyorlar ama biraz kaba bir cevap bence. ilkin mars hakkında duymadığım bir bilgiden başlayayım. okyanusların dibindeki bacaların benzerlerinin kalıntıları bulunmuş. bunu duymadıydım mesela. ilkel yaşam dahi olsa ilk başta tüm koşullar aynıydı. her gezegende yaşam ayrı ayrı başladı diyor. tabii bunu demek biraz büyük bir iddia ama yine de garip. belki yaşam belli koşullarda zaten otomatikman olan bir şey demeye çalışıyorlar. o da mümkün.

.mars o halden niye bu hale gelmiş? temel sorunu boyutuymuş. içindeki dinamosu durunca atmosferi kaçmış, atmosfer kaçınca ısısı değişmiş, sular gitmiş. soğumuş ve çöl olmuş. açıklamalar böyle. bir taraftan doğru olabilir ama tek sebep bu olmayabilir.

.ağır bombardıman dedikleri bir dönemden geçmişler. o dönemde marstan buraya canlılık taşındı da diyorlardı. resmen gezegeni hoplatmışlar. saturn'ün yön değiştirmesi, asteroid kuşağında kargaşa yol açmış. hepsi gelmiş iç gezegenlere çarpmış. bu asteroidlerle hayatı bağdaştıranlar da var. canlılığın ortaya çıkışı onların çarpmasından sonra ortaya çıkıyor ama öncesinde de olup, öldürüp tekrar çıkmasına yol açmış olabilir. marsın zaten altını üstüne getirmiş.

.nasa çok uzun zamandan beri marsa araç yolluyormuş. ilk fotoğraflar, güncel curiosity bilgileri ve hayatı araştırmak için gönderilen ya da gönderilecek bir sürü araçtan da bahsettiler. adamlar mars için bir hayli uğraşıyor. gelekteki evimiz diyorlar ama gezegenin içini çalıştırmadan nasıl ev olacakmış?

.güneşten gelen zararlı ışınlardan manyotosfer olmayınca nasıl korunacaklarmış? bunları açıklamıyorlar. genel bir muhabbet ediyor. brain cox'luk yapıyor işte. 

.aurora duruşu güzeldi. dünyanın dinamosunun sadece boyutu ile ilgili olması da garip geldi bana. iki kat boyut farkı varmış ama ömürleri bunla orantılı değil. marsın canlılığı çok kısa sürmüş. dünyanın da en az 5 milyar yıl daha ömrü var diyorlar. bunla kıyaslayınca işler garipleşiyor. bunlara falan hiç girmediler.

.düneş sisteminin en büyük şelalesini falan gösterdiler. bir zamanlar marstaki suların aktığı, uzaydan görülen büyük vadisini canlandırmışlar. canlandırmaları falan çok iyidi. arada sırada tekrar görüntü olsa da çok fazla tekrar görüntüsü yoktu. o yüzden bile izlenebilir ama işte bilgi olarak biraz ketum buldum.

--- spoiler ---

s01e03:
The Godfather: Jupiter

--- spoiler ---

.jupiter mevzusu üçüncü bölümde incelendi. yumuşak huylu bilim insanımız astrolojiye girdi biraz. neymiş efendim yakışıklı oğlanlar gelecekmiş yanlarınıza, böyle diyor utanmaz arlanmaz adam. daha derin soruları da varmış.

.yine görseller harikaydı. asteroid kuşağı falan gerçek yapmışlar resmen. mevzular detaylı değil ama genel hatları ile güzel anlatılıyor. kumsalda kendince anlattığı şeyler esasında genel hattını güzelce anlatıyor gibi.

.diyorlar ki normalde güneş sistemimiz gibi diziliş istisnai imiş. buna karşı çıkacağım. tabii aflarına sığınarak söylüyorum bunu. bir kere yeni gezegen bulma teknolojileri belli boyuttaki gezegenleri bulabiliyor. bunu defalarca söylediler. dünya boyutundaki gezegenleri o kadar isabetli bulamıyorlar. bu teknolojiyi geliştirdiler mi bilemiyorum ama benim son bilgim bu yönde. yani süper gezegenleri tespit edebiliyorlar. 

.normal şartta güneş sistemlerinde ilk oluşan gezegenler büyük gezegenlerdir diyor. bir mantığı var, bir sürü madde var. o yüzden süper gezegenler yıldızına yakın konumda oluşur diyor. iyi güzel ama bunların atmosferi zehirli olur diyor. canlılığa müsaade etmesi için belli boyutta olması gerektiğini söylüyor. o yüzden biz hayatı jupitere borçluymuşuz.

.jupiter güneşten sonra oluşan ilk gök cismi olarak önce güneşe yakınmış, sonra materyalleri uzaklaşırken savurup iç gezegenlerin ufak kalmasına sebep olmuş. jupiter oluştuktan sonra önce güneşe doğru hareket etmiş. sonra saturn arkasından aynı şekilde oluşup yörüngeleri senkronize edince ikisi birlikte güneşten uzaklaşmışlar. bu hareketten dolayı bir çok madde gezegen oluşmadan öyle kalmış.

.ceres olayını bu belgeselde öğrendim. en azından ceres'in nerdeyse bir gezegen olduğunu gösterdiler. tam bir yuvarlak formu var mı bilemiyorum ama öyle andırıyordu. ceres'i bu hale getiren jupitermiş. hepsi dünya için işte.

.bir de göktaşları meselesi var. önce göktaşlarını dünyaya gönderip suyu muyu getirmiş ki bu da bir sürü yorum kaldırır. tüm suyun göktaşlarından gelmesi çok zor diyorlardı. bu yumuşak huylu insan ona inanıyor ve çok hoşuna gidiyor. diğer taraftan da insanlara dünyada yer açmak için arada göktaşı gönderip dinozorları öldürmüş. onların da ayak izi fosillerini ilk kez gördüm. o da ilginçmiş. başka yerde gördüysem de hatırlamıyorum.

.tabii dünyanın oluşumu için bu kadar tesadüf insanı kıllandırıyor. bu kadar istisnai bir şey bir tek dünyada olmuşa getiriyorlar ki zannetmiyorum. sadece bildiklerinden yola çıkarak bir hikaye uyduruyorlar. bilinmeyenin bir sürü yüzü olabilir. türlü şekilde başka ihtimaller söz konusu olabilir. bunları bilmeyince tek şekil, kendi şekli geliyor insana.

--- spoiler ---

s01e04:
Life Beyond the Sun: Saturn

--- spoiler ---

.brain cox beyler kusura bakmasın biraz içim geçmiş. iyiler güzeller, görüntüler harikalar ama pek bir şey anlatmamaktalar. bu bölümde saturn'ün elmas yağmurlarını öğrendik ama o da sallamasyon olabilir. bir yerden sonra elmas kardeşler, sıvı oluyormuş. yapacak bir şey yok.

.büyük şimşekler, bir çeşit karbon külleri mi ne yapıyormuş, onlar da yüksek basınçla elmasa dönüyormuş. sonra da sıvı oluyormuş işte. çok yüksek hava basıncı kayaları mayaları eriyik halde tutuyormuş. saturn bu şekilde canlı haldeymiş.

.enseladus mudur nedir, nasıl yazılıyorsa artık. onun buz yüzeyi altındaki okyanus meselesi çok tekrarlandığı için pek bir numarası yoktu. yerçekimi etkisiyle buzulun hareketi, bu da sıcaklık, o halde içerde basit canlılar olabilir. tamam bu büyük bir şey ama bir fantezi de olabilir. çok tekrarlandığı için bir kıymeti yok.

.saturn'ün ilk başta kaya gezegen olması, güneşten uzak olduğu için topladığı gazların birikmesi, sıvı hale geçmesi, bunlar oldukça iyice yığılaraktan birikmesi şeklinde bir olaylar anlattılar. iç gezegenlerde atmosfer kalınlığı 100 km civarında. dünya atmosferinden ve atmosfer basıncından örnekler verdi. bilmem kaç dünya sığacak bir gezegenden ve atmosfer basıncan bahsediyoruz. durumlar böyle.

.bir önceki bölüm jüpiterde satürn'ün oynadığı role hiç girmedi. oralarda değindikleri için olabilir. yörüngesindeki halka, bir zamanlar buz olan bir uydusunun gelgit etkileri ile parçalanıp dağılması ile ilgiliymiş. halkada hala uydular var, bu uydular halkadaki buzulları hareket ettirebiliyor. değişik görüntüler olabiliyor. bunları hep güzel modellemişler.

.cassini meselesini de biliyorduk pek bir numarası olmadı. ilk satürn pozlarına çok heyecan yapmışlar. haliyle önemli şeyler ama tekrarın da tekrarı bunlar. en son satürn'e düşürüp işi bitiriyorlar. enseladus'u kirletmek istemiyorlar. peki satürn de canlı varsa? o kadar yüksek basınçta olamaz diyorlar ama ya varsa hocam? çıkmayan candan ümit kesilmez.

.adamlar abartıyor işte, bir güneş ile ısınan hava meselesini göstermek için ekipçe planöre atlayıp manzara eşliğinde takılıyorlar. tamam çok güzel görüntüler ama satürn ile çok uzaktan alakası var, neymiş efendim ısısını güneştan almıyormuş da şuymuş buymuş. ulan o tarafta olan hayat, güneşten uzak olan hayat zaten ne olabilir ki? mevzu değil bunlar, yani olması gerek ama sanki uzaylı kardeş bulmuş gibi life beyond the sun demek insanı üzüyor.

--- spoiler ---

s01e05:
Into the Darkness: The Outer Solar System

--- spoiler ---

.bölüm ismi farklıydı sanki, ice worlds gibi bir şeydi. sonradan değiştirdiler mi? yoksa bölüm listesi yanlış mı bilemiyorum. neptün ve uranüs kardeşlerimizi incelediler. uranüs'ün titania adlı bir uydusu varmış. dışardan gelip uranüs'e yapışmış olabilirmiş. tek ilginç bilgisi bu nerdeyse.

.plüto meselesi de vardı. neden gezegenlikten çıkarıldığını zaten incelemiştik. yörüngesi üzerindeki molozları temizleyememiş. onun gibi bir sürü gezegen varmış falan filan. iyi güzel ama bunun bir anlamı yok diyor. orada bir dünya var diyor. lafım yok ama ne bileyim saçma işte.

.plüto görüntüleri çok iyidi. adamlar yeni baştan yaratmış sanki. kalbi dedikleri yerde yerin dibinden ısı geliyormuş. bunun sebebini bilemiyorlar. nükleer reaksiyon, bozulma şu bu olabilir diyorlar. nerde ısı ve sıvı su, orada canlılık hayali var hocam. öyle biraz geyikler çevrildikten sonra da bu bahis burada kapanıyor.

.zaten bu gezegenler hakkında fazla bilgileri olmadığı için çoğu geyikti. birinden birinin hava olayları azdı bak, hanginin azdı onu bile net hatırlamıyorum. mavili olan neptünde hava çok çalkantılı, uranüste biraz sakindi. tersi de olabilir artık. havasından bize ne dediğinizi duyar gibiyim ama brian cox tipinin de uzay için bu kadar yatırım yapma konusundaki eleştirilerini buraya koymak lazım. dünyamızı küçümseyerek, burada hapis mi olalım, elbette uzaya bakacağız diyor. artık ne diyeyim ben bilmiyorum.

.voyager'in baya bir ekmeğini yediler. bir tane fırlatıyorsun, otuz kırk sene belgesel çekiyorsun. bir sürü yatırım hocam bunlar. new horizon diye bir tane daha sallamışlar. bunu plüto için mi yapmışlardı tam hatırlayamadım ama oralardan güzel kareler gelmiş. bunlar da üşenmemiş hepsini modellemiş. mevzu bundan ibaret.

.başka bölümüne denk gelir miym? bilmiyorum ama izlerken içimi en yoğun şekilde geçirten belgesel kendisi. zaten yumuşak huylu bir insan, seslendiren de buna ayak uydurmuş. görüntüler de güzel ama o kadar ağır ki, sanat yapacağız derken uyutuyorlar. uykusuzluk problemi çekene birebir gelir. reçeteli üstelik.

--- spoiler ---