16 Ocak 2018

Goodbye Christopher Robin


boş beleş bir film aslında, insan dram bekliyor. dram filmiyim demiyor ama filmin gidişatı bu, üstelik aile filmlerindeki dram da insanı çarpar. bundaki dram hadi lan ordan demene sebep oluyor. bir yönü ile ilgi çekici hikaye ama diğer taraftan çok da makul değil. bir insan, koskoca bir yazar nasıl çocuğuna bunu yapar? nasıl fark etmez? nasıl sarılmaz? o dönem kafa başka mıymış? madem öyle niye çocuk yapar? sonra bunları büyük insanlar diye yutturuyorlar, oyuncaklarını yılda 750 bin kişi ziyaret ediyormuş, ne lan bu? ne bu? manzara çekimleri için belki izlenebilir, gerisi çok boş geldi bana. ben winnie the pooh çizgi filmini de çok beğenmezdim ama ne bileyim, onu beğenen biri de sever belki.

--- spoiler ---

.bir tane yazar var, askerde kafasını yemişler. travma sonrası stres bozukluğu olmuş. gelmiş memleketi ingiltereye savaş karşıtı bir şeyler yazmak istemiş ama yazamamış, o da mutluluğu anlatacağı bir çocuk hikayesi yazmış. hiç ilgilenmedi oğlu ile girdiği etkileşim sonucu bunu becermiş. işte bunun hikayesi.

.çocuklarını bu kadar sevmeyen anne baba meselesinde abartmış olabilirler, abartmadılarsa bile çok saçma ya neyse. şöhret uğruna çocuğu sömürmüşler, sonra al parasından kullan demişler, filmin tek takdire şayan olayı da elemanın bu parayı hiçbir zaman almamış olması. piyango gibi bir şey.

.annesi zaten nasıl bir insan, insanın aklı almıyor. ulan mal mısın nesin? çocuk doğururken bile mallaştı. babası ayrı bir havada, nereleri ile yaşıyorlar ben anlamadım. toptan rockstar gibiler zaten, kadın adam yazmıyor diye evden ayrılıyor uzun süre yok ortalarda, nerelerdeydin diyor. önemli değil diyor. nasıl bir anlayış? nasıl bir kafa yapısı lan bu?

.neyse bunlar olurken minik bir oğlan var, büyümesi zaten pencereden dadısı ile bakışı. annesinin babasının oradan oraya sürtmesi şeklinde geçiyor. biraz büyüdükten sonra adam şehirden kırsala geçmek istiyor. annesi de oyuncaklar falan alıyor buna. adam yazmayı bırakıyor, arıdan marıdan korkuyor. savaş sonrası üzerinden hala atamıyor.

.derken kadın gidiyor, dadı hasta annesi için gidiyor. oğlanla başbaşa kaldığında birlikte vakit geçiriyorlar ve ressam arkadaşının da vasıtası ile sahneler çiziliyor, hikaye yaratılıyor. meşhur roman oluyor, o dönem savaş sonrası insanların sığınacağı bir şey oluyor.

.askerlerin ağzında romanın şarkısı falan olmasından çocuk babasının insanlara mutluluk verdiğini anlıyor. o yüzden biraz saygı duyuyor ama işte yine de boktan.

.çünkü adam çocuğu daha veletken yatılı okula bırakıyor. orada sırf bu ünü yüzünden itip kakıyorlar. merdivenle kafiyeli olduğundan herhalde ittirip duruyorlar. derken tekrar savaş çıkıyor. sağlık testinden geçemiyor ama babasından ismini kullanarak askere alınmasını sağlamasını istiyor.

.ağır bir son konuşma geçiriyorlar, çocukluğumu mahvettin sen lan diyor. ben sadece babam ile oynamak istemiştim diyor. filmin en dokunaklı kısmı burası herhalde. sonra günler geçiyor, askerden mektup geliyor. oğlan kayıp, ölü sayıyoruz diye.

.ölü olsa yine bir derece, ölmemiş salak. çıkıp geliyor. iki mal insan sanki az biraz tanıdıkları (aslında öyle) insanı karşılar gibi öldü sandıkları oğullarını karşılıyorlar. dadısı yine sarılıyor, iyi güzel derken öyle bitiyor işte. dram yok, olay yok, mesaj yok. salak saçma bir şey oluyor. mesaj yok derken karı yatakta platonun lafını söylüyordu. onu unuttum sanılmasın.

--- spoiler ---