22 Şubat 2019

The Code


kendine matematikçi keltoşun başka bir belgeseli, bu sefer üç bölümü falan varmış. artık yavaş yavaş onar dakika arayla izlenir. adam büyük sorular sormuş da cevapları haliyle yok. en azından arar gibi yapıyor. evrenin temelindeki sayılara girelim demiş. özel sayılar, sabitler derken ince  yapı sabitine eğer gelmezse zaten gözümden düşer, puanını fena kırarım. ilk bölüm itibariyle pi sayısı ve nota aralıklarındaki oranlar güzel konulardı. daha fazla bir feyz bulamadım. gerisi hem görüntü olarak goygoy, hem de lakırtı olarak goygoy. daha iyisini yapabilecekken bunlarla uğraşmışlar. ekran yüzü olunca böyle oluyor herhalde. yazık ediyorlar, kendilerine, ingilizliklerine, bilimlerine... tüküreyim!

e01:
numbers

--- spoiler ---

.parçalı izleyip zaman geçince detaylar daha fazla kayboluyor ama koca bölümde iki adet dişe dokunur bilgi vardı. biri bölümün başında gösterdiği katedral midir nedir? onun inşaasında notaların sesleri arasındaki oranlar kullanılmış. oktav ses arasında bire iki oranı varmış mesela. bu evrendeki en basit uyummuş. tanrının ahengini önce müzikte bulmuş, sonra da bunu yapıya uyarlamışlar ama tabii neye göre yapıya uyarlamak? biraz kafalarına göre geldi bana.

.diğer olay da pi sayısıydı. kendisi harika bir gizem ama matematikçimizin anlattığı sadece köpüğüydü. belgeselden ne öğrendik dersek o da dağıtım formülü dediği nane içersinde pi sayısının olmasıydı.

.çember ile alakalı olan bir şey, dağıtım formülü içinde ne arıyor diyor ama aynı şekilde zaten çember de bir noktadan eşit uzaklıklara dağıtmak ile ilgili bir hadise. bunun oranının tam bilinemiyor olması zaten apayrı bir konu. şimdilik bu kadarını anlattı.

.uyumsuz sesler meselesinde daha önce de o kadını ve odayı görmüştük sanki. biraz dejavu gibi oldu ama pek bir şey anlatmadılar.

.son kısımda spirallere girecek dedik ama onda da pek bir şey anlatmdı. bir tane antik deniz canlısı, adını unuttum şimdi, onu ziyaret etti. spiral olayı katları arasındaki değişim oranının sabit olmasıymış. bunu çok daha güzel anlatıyorlardı ama işte ancak bu kadarını söyleyebildi.

.mancınık ve yer çekimi meselesi de pek feyzli gelmedi. yer çekimi sabitine lafımız yok eyvallah da iki saatlik mancınık meselesi ne alaka?

.yıldızlardaki örüntünün geçici olmasını nereye bağladılar onu da anlamadım. milyonlarca yıl sonra şekilleri değişecekmiş, iyi güzel de bunda evrenin sırrı nedir?

--- spoiler ---

e02:
shapes

--- spoiler ---

.ilk bölüme göre çok daha iyi bir bölüm yapmışlar. en azından güzel bilgiler vardı. arılar meselesi biraz klasik ama adamlar sabun köpüğü uzmanı abimizin olayları falan çok iyidi. adam sabun köpüğü ile takıla takıla ermiş herhalde.

.normalde küre şekli en az yüzey gerektiren şekilmiş. her şeyin ilk başta küre olması bundan dolayı imiş. daha sonra küreler birleştikçe ortalarında farklı şekiller oluşuyor. bal arılarının yaptığı olay da bundan ibaretmiş. belki onlar küre şeklinde yapmaya çalışıyor, hepsi birleştikçe altıgenler oluyor. küreleri simetrik olarak dizince böyle bir sonuca ulaşmak mümkün.

.altıgen kayaların pek bir numarası yoktu ama onlar da bir zamanlar lavlar sıvıyken birleştiklerinde köpüklerin birleşmesi şeklinde oluşmuş. o açıdan ilginç olabilir.

.esas ilginç kısımlar son kısımdaydı. yunanlıların beş tane şekli, zarları falan dedi. dünyayı bu şekilde algılıyorlarmış. iyi güzel ama mükemmel şekil diye bir şey yok. karman çorman hepsi. burada da olay fraktal meselesine geliyor. adını koymadılar ama ağaç dallarından bahsedildiği vakit zaten mevzu anlaşılıyor.

.ondan önce ilginç olan bir şey daha vardı. o da tuz kristallerinin atomlarının da kare şeklinde olması yüzünden mükemmel küpler şekilde takılıyor olmarı idi. bu da atomun en küçük düzeyde bir şeyin şeklini belirleyebileceğini anlatıyormuş. proteinler için araştırmışlar. böyle bir şekil bulamamışlar ama genel birleşimleri yine simetrik imiş. en küçük yapı taşında olan şeyin üst versiyonlarda olması cidden çok iyi bir bilgi.

.mesela virüsün teki yirmi yüzlü bir şekil oluşturmuş. doğanın tembel oluşu, en kolay şekli alması, aynı zamanda sabun köpüğündeki hayat gibi bir ihtimali beraberinde getiriyor. hücre zarlarının oluşumu hikayeleri ile birleştirince çok enterasan oluyor.

.pixar'ın kurucusu abimize geldiler. adam boing'leri arazide gösterebilmek için bir şeyler arıyormuş. o ara kendini tekrar eden formülleri uygulama kararı almış. üçgen içinde üçgen modelleyebilen bir yazılım yapmış. formülü kendisi uygulamış ve sırf bu şekilde sanal olarak üretilmiş dağları yapabilmiş. ondan sonra da allah ona yürü ya kulum demiş. animasyonların temelini atmış resmen.

.fraktal mantığının benzeri aslında. bir tane ekspresyonist (ne haltsa artık) böyle bir ressam karmaşık şekiller çiziyormuş. kafa iyi iken yerdeki tuvale attırdığı boyalar gibi ama bir bakan bir daha bakıyormuş. aynısını yapamıyormuş. bir yerden sonra iç içe karmaşıklık, karmaşa içindeki düzen olduğu fark edilmiş. fizikçinin teki de bunu taklit etmiş.

.işte buradan fraktal meselesine geliyor. doğanın büyü ve kopyala mantığı ile çalıştığını anlatıyor. ağaç dalları büyüyor ve kendini kopya ediyor, devamlı şekilde bu böyle ilerliyor. bulutlardan dalgalara, dağlardan taşlara, her yerde bunu görmek mümkün. evrenin şekli esasında fraktal, o da bir ilginç bilgi yani. sağolsunlar, bu keltoştan beklemezdim ama sevindirdi.

--- spoiler ---

e03:
prediction

--- spoiler ---

.genel olarak güzel bir bölümdü. aslında o kadar kötü bir belgesel yapmamışlar ama devamlı bir şeyler eksik kalıyor, devamlı açıklamalar yarım kalıyor gibi. tabii bu kadar zor soruların cevaplarını bilmediğinden kıvırıyor da olabilir.

.hava tahmini meselesinden başlayalım, eğer tüm noktalarda sıcaklık, basınç ve diğer değişkenleri bilebilirsek havayı tam tahmin edebiliriz diyor. bu kaos kuramı mıydı neydi? ona göre saçma oluyor. bir yerden sonra değişkenler belli bir düzeyi aştığında kendi başına bir bilinci olmaya başlıyor diye söylüyorlardı.

.tam olarak böyle bir şey miydi bilmiyorum ama belli bir karışıklıktan sonra işler çığrından çıkıyor, o yüzden hava tahmininin asla kesin olmayacağı, bilinemeyecek bilgilerden olduğu söyleniyordu. hem dini kaynaklarda böyle, hem bilimsel kaynaklarda böyleydi.

.şimdi keltoş abimiz bize böyle anlatmadı ama ya salladığından ya da materyalist ingiliz kafasından olabilir. putperest zaten bunların hepsi!

.bir düzenekten kendine doğru demir top attırıyor. hesap edilebilmesi, öngrülmesi anlamına gelir diyor. aynı zamanda nehre attığı renkli çubukların kaderi, insanların kaderi hepsi hesaplanabilir demeye getiriyor.

.sığacık kuşu örneği veriyor. kuşlar sadece yedinci sıradaki kuşu takip edermiş. hem ona yakın duracak, hem de tehlikelerden sakınacakmış. böyle bir hesaplama ile kuşların yaptığı şekilleri modelleyebiliyorlarmış.

.kalabalıkta insanların hareketi, karıncaların hareketi gibiymiş. aslında bu mevzuya başka belgesellerde de girmişlerdi. makul bir tarafı var olayın. değşikenler azaldıkça öngörülebilirlik artıyor.

.taş, kağıt, makas oyunu biraz abartıydı. seri katillerin coğrafi profillemesi meselesi ilginçti. hakkaten bunu güncel olarak kullanıyorlarmış.

.son kısımdaki bilgiler en ilginç kısmıydı. fasulye şekeri tahmini meselesinden ta google'a kadar gitti. bir kavanozda kaç fasulye şekeri olduğu tahmini için 160 kişiye soruyor. ne kadar kişiye sorması gerektiğini söylemiyor ama yeterince insana sorup, tahmin ettikleri rakamın ortalamasını alırsa, kavanozdaki şekerin sayısını bulabiliyormuş. yaptığı hesaplamada da buna ulaştı. bu da aslında tahminlerin, tahmin edilenlerle aynı düzlemde olduğunun kanıtı gibi. kelimelerin ortaya çıkışındaki kaosa da benziyor. insan topluluğunun ürettiği şeyler gibi.

.google da aratmalardan grip tahmini yapıyormuş. aratma modellerini çıkarmışlar. insanların yaptığı aratmalar toplu harekette daha salgın başlamadan bir veri ortaya çıkarıyormuş. bunu daha önce duyduydum sanki.

.bir de şehirlerle ilgili kısım vardı. şehirlerde de değişkenler çok fazla. bir tane fizikçi bunu kafaya takmış, altyapılardan istihdama, her tarafta formül aramış. sonunda şehrin büyüklüğü ile insanların kazançları arasında 1.15 gibi bir rakam bulmuş. bu genel olarak büyümenin formülü gibi bir şeymiş. her konu başlığında yüzde 15'lik bir artış oluyormuş.

.bir tane sıçan kardeşimiz vardı mesela. toplu intiharları varmış. memelerilerin üreme katsayısı 2 civarındayken, bunlarınki 3'ün üzerine çıkıyormuş. belki fazla oluğunu anlayıp nüfuslarını kontrol ediyorlar demeye getirmişti ama demedi. bilinemez yerlerde kaldı gitti öyle. yine de toplamda muhabbetler güzeldi.

--- spoiler ---