26 Ocak 2019

Wasted! The Story of Food Waste


2017 yapımı bir belgeselmiş. aslında bu kadar uzun bir belgesele göre çok da hızlı akıp bitti. ele aldıkları konu falan da çok iyi ama rockefeller vakfı destekleri ile yapılınca insan kuşkulanıyor. insan, başka bir kar kapısı mı oluşturuyorlar? dertleri ne bunların falan diyor. samimiyetlerini sorguladığım için bir puanlarını kırdım. yoksa pek de güzel yapmışlar, iyi ki de yapmışlar. genel olarak ermiş aşçılar gözünden bir yapım olmuş. bu da biraz abartı olabilir ama en ünlülerinden bir tanesi de yakın zamanda intihar etmiş. adamlar basit mesajı güzel şekilde anlatıp bir film uzunluğunda yayarak güzel bir iş yapmışlar. aradaki amerikan ailelerini pek beğenmedim ama yapacak bir şey yok. bir de bu aktivistlerin hepsi sanki cemaat müridi gibi oluyor, onlar biraz sıkıntılı geliyor. ne diyeyim bilmiyorum. hayırlısı ve tabii yiyiniz içiniz israf etmeyiniz.

--- spoiler ---

.aslında tüm belgeselin temel mantığı gıda atıklarını çöpe atmamak diyebiliriz. çöpe atılan gıda atıkları oksijensiz şekilde bozuldukları için metan gazı çıkartıyorlar, hem küresel ısınma hem de çöpte işe yaramaz hala geliyorlarmış. kompost dedikleri olaya çevirip toprağı gübrelemek amacıyla kullanabiliyorlarmış. hem çöpe gitmiyor, hem tekrar verimli, lezzetli ürünlerin üretilmesini sağlıyor. gayet mantıklı bir söylem.

.ilk başlarda çöpleri tamamen atmak vardı, sonra camlar, metaller ayrıldı, şimdi de gıdalar ayrılsın diyorlar. biz tabii daha camı metali ayrı olamayanlardayız. güney kore gıda atıklarını tartılı çöpleri ölçüsünde ücrete tabi tutmuş. sonra o atık gıdalardan enerji üretiyor, gübreleme yapıyor. her şey mümkün.

.yoğurt atığından metan gazı toparlayıp değerlendire de biliyorlarmış. kendi enerjisini üreten bir yoğurt fabrikası falan insanın kulağına bir hoş geliyor. kim düşünmüşse iyi düşünmüş diyoruz ama bize bunları niye rockefeller'lar anlatıyor. ondan emin değiliz.

.yiyecek piramidi gibi bir şeyle anlattılar, başlangıç kısmını bir kaç dakika kaçırdım ama genel fikir öncelikle az almak, yiyeceğini planlamak, yiyemediğini hayvanlara yedirmek, en son kalanları da çöpe atmamak. durum bundan ibaret.

.bu açıdan bakınca domuzlar en hayırlı hayvanlar olmuş. elemanlar resmen geri dönüşüm servisi gibi çalışıyorlar. nerdeyse her şeyi yiyorlar ve domuz etine çeviriyorlar. böyle de bir güzellikleri varmış. aynı zamanda atık gıdadan hayvan yemi yapan sanayii çıkarmışlar. hatta japon abiler daha ileri gitmiş. domuzların yediklerine göre lezzetlerini sınıflandırmışlar, kafadan kontak insanlar ama güzel yapmışlar.

.bir marul mudur nedir, 25 senede çöpte çürüyormuş. oksijensiz çürüme yüzünden mi bu böyle bilmiyorum ama en ilginç bilgilerinden biri buydu.

.diğer bilgi de sandviç kaşifi mal abimizin elleri yağlanmadan kağıt oynasın diye ekmek arası et istemesi ile ortaya çıkmasıydı. sonra sandviç sektörünün malları, en üstteki ekmeği hemen atıyorlarmış. var mı böyle bir şey lan?

.bir takım akıllılar da atılan ekmeklerden, özellikle bu en üst sert dilimden bira yapmayı akıl etmiş. aslında eski insanlar hep böyle yapıyormuş. içen tipler hep birbirinden sevimsiz aktivist kılıklı tiplerdi ama yine de düşüncesini beğendim.

--- spoiler ---