25 Kasım 2014

Lucy


fransız yapımı imiş, genelde ingilizce konuşuluyor. min-sik choi abimiz kötü rolde. luc besson da yönetmeni. ben filmi beğendim. bir iki lafı bir hayli iyidi. görüntüler falan hoştu. hani kötü gözle bakarsak çok abartılmış, fantastik edebiyata kaçılmış denebilir ama yine de güzel. üstelik beyin kapasitesi konusunda %10 meselesi öyle değil diyorlardı. tabi bu bilgiyi biliyorlardır ama filmi buna oturtup bir şeyler yapalım demişler. canlılık için 1 milyar yıl diyorlar mesela, eğer hücreyi kastediyorlarsa o rakam da pek doğru değil sanki. bilimsel altyapısını pek kurcalamamışlar ama bir iki mesajı yedirmek için güzel bir bilim kurgu yapmışlar bence. aksiyon-gerilimi de cabası.

--- spoiler ---

.ilk mesajı girişte veriyor. bu hayatla ne yapıyorsunuz lan gibilerinden, sonunda da cevabını veriyor bir miktar ama bu bariz mesajlardan biri. çok da bir dişe dokunur olduğu söylenemez.

.asıl olay profesörden akıl istediğinde ki kendi aklı çıldırmışken böyle bir yol da garip aslında ama hadi adam yıllarını vermiş, doğru yolu bulmuş o yüzden kabul edelim. bir de tabi morgan abi şimdi hehe, neyse... genel nihai amaç aktarmaktır diyor. hücreden hücreye, nesilden nesile. genel çerçeveye bakınca hoş bir mesaj aslında. kendi yöntemini de kutsuyor. daha öncesinde de ölümsüzlük ve çoğalma meselesiyle güzel bir altyapı oluşturuyor. hepsini birlikte düşününce de insan hak veriyor.

.her şeyin ölçüsü zaman meselesi de aslında felsefi bir şey. anlatım güzel de tam olarak öyle mi diye insanı düşündürüyor. böyle düşüncelere sevk ettikleri için bile film hoş diyebiliriz zaten. bir şeyi diğerinden ayırmak için zaman gerekir diyor, varoluşunu bilmek için de aynı şekilde amma velakin işte felsefi açıdan zaman böyleyken bilimsel açıdan zaman tam olarak öyle değil. boyutun bir parçası olarak zaman daha farklı bir şey. öyle geçip giden bir şey değil öncelikle ama tabi buralara pek girmemişler.

.filmin senaryosu aksiyon yapalım ulan demiş olmalarından mütevellit bir olay uydurmuşlar gibi geldi bana. ilk olaylar başlarken belgesel görüntülerinin girmesi de bir anlamda bunu anlatıyor gibiydi. zaten öncelikle bu kadar mühim bir şeyi uyuşturucu yapan bilim insanı tipler buluyor. annenin bebeğine karnında sağladığı minicik bir kimyasal imiş, bunu sentetik olarak çoğaltmayı buluyorlar ama bunlar insanlığı ilerletelim değil de kafa yapalım diyorlar.

.ta ordan mesele kopuyor, min-sik choi abimiz bu uyuşturucu mafyasının psikopat lideri konumunda, kestiği kestik bir abi. yakışıyor aslında ya neyse işte. elemanın teki bir çantayı buna teslim etmek için kızımızı kandırmaya çalışırken kitliyor çantayı ve olaylar gelişiyor.

.kızımız derken scarlett hatunundan bahsediyoruz tabi, önce kurye oluyor. sonra içine poşetle uyuşturucu konulmuş iken tacize kalkıyorlar. izin vermeyince, karnından tekme yiyor ve özel maddemizin yarısı kanına karışıyor. çat diye ölmesi gerekiyor ama odada uçmaya başlıyor nerdeyse.

.sonra beyninin %20'sinden saymaya başlıyoruz. farkında oluyor her şeyin. hafıza netleşiyor. anasından emdiği sütü hatırlıyor. acı hissetmiyor falan filan. çatır çatır işleri hallediyor. doktora gidişi ve olayların akışı falan iyidi.

.bir ara nerdeyiz biz? hangi ülkedeyiz diye sordum. fazla hareketli olduğundan işler karışıyor. uçakta seyahat edip iki eli ile iki bilgisayarı kütletirken hücreleri ölümsüz olup bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışıyor. daha fazla maddeden alınca toparlanıyor geri, bunun mantığını anladım desem yalan olur. beyin kapasitesi ile hücresel bilinçlilik hali zaten ayrı bir mesele ama yine de genel hikaye açısından anlıyoruz ki fazla madde alıp kapasiteyi full'emeli.

.sevgili morgan abinin sunumu pek tatlıydı, belgesellerden alıştığımız sesi yine bize bilgiler veriyor. tabi beyin kapasitesi ile ilgili olayların hepsi bir miktar sallamasyon ve eski bilimsel bulgular ama yine de olsun işte yapacak bir şey yok. oradan yakalamışlar ve bir olay kurmuşlar. mantıklarını takip edince beyin kullanma yüzdesi ile çılgın işler yapılabilir deniyor ve aksiyon içersinde bunları görüyoruz. süper güçlü bir hatuna dönüşü pek tatlıydı bu yüzden. zaten sıradan bir insanın bu hale dönüşünü her izlediğimde keyif alıyorum.

.neyse sevgili scarlett hatunu, bilgilerinin aktarılması için bir yol arıyor. morgan abi ekibi toplayıp bir miktar inceliyor ama tabi aksiyon da diğer taraftan min-sik abimizin binaya dalması gerekiyor. hepsi birlikte hengame şeklinde beyninin %100'e ulaşmasına doğru gidiyor.

.keşke bu inceleme faslını filmin ortasına koysaymış da mesajı ağır ağır yedirseymiş. beynine sıkacak sandım %99'da falan da hem çok saçma olurdu hem üzerdi. neyse ki %100'e tamamlıyor ve yok oluyor. başka türlüsü beklenemezdi zaten. her yerde olunca yok da olursun.

.süper bilgisayar yapması, bilgileri depolayıp usb'ye vermesi biraz olayı karikatürize etmek gibiydi. hayatın anlamını sana flashbellek'te veririm ulan diyor yönetmek herhalde de herkes buna hazır değil. morgan abi ancak kaldırır herhalde. öyle yıldızlı şekilli bellek çıkarsınlar da alalım hehe.

.neyse bazukanın patlaması ile başlayan zaman-mekan olayları güzeldi. hayatı geriye sarıyor ve ilk insan lucy'e gidiyor. ona dokunuyor tanrının "parnağı" gibi. bir anlamda antik uzaylılar içimizde, bir uyuşturucu mafyasının ürettiği madde ile coşan hatunun nanesiymiş. o bizi bu hale getirmiş.

.buradan bakınca mesajı biraz çorba yapıyorlar ama işte aksiyon filmi için uyuşturucu mafyası şartmış gibi kaktırmışlar. min-sik abimizin yüzü suyu hürmetine o kısımları da beğendim ama işte hoppala şimdi de insanlığın varoluşunu ve hayatın anlamını anlattı bize diye bakınca insan gülümsüyor biraz.

.neyse çok uzattım sanırım, daha bir sürü ayrıntı var ama kötü değil. araba takip sahnesi falan yönetmenin ben bunu severim ulan diye koyduğu yerler gibi mesela. tatlıydı da işte pek gereksizdi hehe.

--- spoiler ---