21 Mayıs 2016

Sånger från andra våningen


yahu güldüm ama sinirden, hani hafif sinir edici maksat taşıdığı belli ki bu da beni zaten baştan sinir ediyor. sabit planlı çekimlere zaten hastayım (kötü anlamda) bir de bunu sen böyle yaparsan iyice sıkıntı oluyor. tamam büyük mesajların var vermek istediğin ama sen bunu hikaye formunda vermelisin. sinema hikaye sonuçta, üstelik zaten içinde hikayecikler var ama birbirleri ile bağlantıları komik bile olmayacak şekilde absürt. dibinde temelinde bir şeyler anlatıyorsa da o anlatana girsin, sonuçta anlattığı kadarı işe yarar, fazlası değil. yine de garip lafları, akılda kalıcı sahneleri vardı. o yüzden büsbütün boşa gitmedi ama işte aşırı sıkıcı, akmayan, tıkalı bir film. müzikler de komiklik derecesinde orjinallik yapmışlar, misal arada film müziğini oyuncular çığırıyor. adamın tuttuğu kadının üflediği flüt sahnesi de komikti, müziği fena değildi. böyle tarif edince filmin kendisinden de komik oldu sanki ya neyse işte.

--- spoiler ---

."kutlu olsun çalışana" ve "her şeyin bir zamanı var" gibi iki tane sözü yedirelim demişler. ne yapalım abi bunun üstüne? mesela insanlar havalimanında çok çalışıp tatile gitmek için bavullarını çekmek için canları çıksın. ver abi bavulları, geç abi sen şuraya kamerayı koy. tamam basıyorum, ba'stım. benim anladığım budur.

.tamam şiir yazmaktan deliren adam güzeldi. kutlu olsun parmağını kapıya sıkıştırana gibi komik ama pek düşüncürücü bir laf da vardı. hele buna esas abimizn delirmesi, her seferinde bağırıp çağırıp dışarı atılması falan iyidi yani, komikliğe en yakın sahneler bunlardı, hafif gülümsetti bu kısımlar o kadar.

.filme yedirdikleri şiir de "iki yıldız arasında tökezleme" bak sen lafa hehe. ekonomik göndermeler zaten bu şiirden de geliyor. kitapları yakan esas adamdan, toplantıda kımıldayan binadan falan da geliyor. ne bileyim adamların sıkıntısı var ama anlatamamış işte.

.kutlu olsun oturana diyor mesela, çalışmayın demek istiyor herhalde. kutlu olsun gülü olmayan hırsızı diyor ama ben burada ne anlatmak istediğini anlayamadım. yani ne bileyim şimdi komik. esas vurucu kısmı da kutlu olsun saat taşıyan ve tanrıyı görene diyordu mesela. ne anladık bundan? zamanla ilgili göndermeyi aldık da gerisini alamadık. neyse dalga geçmeyeyim filmi dört senede çekmişler. bir iki dış çekim vardı. gerisi zaten kartondan idi. yani ne bileyim bu kadar karton biraz saçma geldi bana ama kendileri bilir tabii.

.mesela bir adamı arayan ve sırtından bıçaklanan adam hikayesi ile bize ne anlatmak istediğini anlayamadık. üstelik bu hikayenin diğer hikayeler ile herhangi bir bağı da yoktu. bir an zaten tüm karkaterlerin başı yarılıp hastanaye geleceklerini sandım. neyse ki çok uzatmadılar bunu.

.trene elini sıkıştıran adam da ne alaka dedirtiyor insana ama neyse ki arkadan tombiş abimiz geliyor ve ölüleri görmeye başlıyor ki biz de feyz alıyoruz. neymiş efendim borcu varmış da yakını yokmuş. ahlaklı olmak neymiş? böyle bir takım göndermeler ve tabii rusların astığı genç ve kız kardeşi muhabbeti vardı salak saçma işte.

.gençliğimizi kurban ettik meselesine gelecek olursak, len bu kadar salakça bir gönderme olabilir mi? adamlar bir sürü insan yığmış. dağı tepeyi adam doldurmuş. sanırım çoğaltma falan da yapmamışlar. küçük kızın tekini yaşlıların bilgeliği ile örseleyip sonra uçurumdan atıyorlar. komik gibi geldi bana ama gülmedim. sahnenin sonunda hep bir ağızdan film müziği yapıyoruz. vay efendim çok orjinal.

.en dişe dokunu eleştirisi isa ile ilgili olanıydı herhalde. isa tanrının oğlu değildi, nazik bir adamdı muhabbeti hoştu. akıl hastanesindeki iki tipin muhabbetini beğendim. zaten biri doktorun önlüğünü de çalmıştı. kafa güzel yani. isanın iyi bir insan olduğu ama diğerlerinin onun üzerinden para kazandığı hakkında bir gönderme ekleyelim demişler.

.filmin sonuna da bunu yedirmişler. büyük bir plan çekmişler. önce çarmıha gerilmiş isa oyuncakları ile para kazanan adamın malzemeleri çöpe atması ile başlıyor. tombiş abimiz geliyor. mahçubum diyor. birinin acıları üzerinden para kazanmamalıyız diye ekliyor. eh işte diyoruz ona. sonra arkadan yine ruhlar geliyor, üzerine bağırıyor. önce korkup kaçıyorlar sonra geri geliyorlar. öyle yerde taş misali yatan insanların birden sahneye girişi, duruşu ve ilerlemesi falan işte bir miktar ilgi çekici olmuş. son pozu da böyle vermişler. sabit planlarını yediklerim.

.ha en ayar olduğum şeyi unutmuşum. hepsi beyaz makyajlıydı. mal mı bunlar dedim? ne alaka yani? bir de üstüle solaryumda başlıyor film. şakaya bak sen, gül gül öldük. ne bileyim beyaz makyaj fikri hiç olmamış. izlemesini iyice zorlaştırıyor. zaten sabit plan, kamera bile yakınlaşmıyor. adamların ifadeleri bile kaybolmuş beyaz makyaj altında.

--- spoiler ---