27 Haziran 2017

OXV: The Manual


tamam güzel film, kötü sayılmaz ama biraz abartmışlar. müzik meselesini falan pek severim ama burada çok gitmemiş sanki. ne bileyim mozart'la mı başlamış yani? kendilerini pohpohlamak gibi oluyor bir yerden sonra. düşünce güzel, akış bir garip, sorgulamalar da bazen pek oturmamış. bunlar haricinde filmin ortasından sonra dallanıp budaklanıyor, güzel oluyor izlemesi. hayata dair bir şeyler desin diye bir beklentiye girmeden, güzelce izlenebilir. özgür iradedir, kaderdir, şudur budur konularda cevap verecek diye izlersek, final kısmını beğenmedim. ha normal bir film gibi bakılırsa idare eder. tabii anlamadığımız kısımlar vardır, üzerine kafa patlatmış gibiler. belki de sallamışlardır, doğrusunu allah bilir hehe.

--- spoiler ---

.bir kere müzik ile üzerlerindeki genel kontrolü ortadan kaldırmışlar. en azından esas kötümüzün (artık ne kadar kötüyse tartışılır) babasının söylediği bu. kendisi piyanist bir abimiz, insan ruhunun özgür ve özgün olduğuna ve bilginin kaderi belirlemeyeceğine inanıyor.

.filmin özü de bu herhalde, bolca tekrar ediyorlar. bir şeyin her tarafını bilirsen onun geleceğini de bilirsin. kader buna bağlıdır diyorlar. determinizm denen nane bu olsa gerek. tüm nedenleri bilip, gelecek tasarımı yapabilirsin diyorlar. bir bakıma doğru. diğer tarafta da özgürlük var, müzik de bunun için en mühim nokta. hepsine tamam da işte ne alaka? hele mozart ne alaka?

.hikayesi açısından da çok sağlam sayılmaz. insanları frekanslarına göre ayırmışlar. hadi bu güzel fikir. yüksek frekanslı olanlar şanslı, olumlu insanlar. düşük frekanslı olanlar da şanssız insanlar. süper yüksek frekans olunca empati yoksunu, hissiz bir şey oluyormuşsun. bu nedenmiş? hadi zeka desen neyse de ne alaka diyor insan. düşünsene o kadar şanslısın ki şanslı olduğunun mutluluğunu yaşayamıyorsun. böyle bir şey biraz çelişkili gibi.

.neyse buna takılmayalım, böyledir derler sallarlarlar. biz bir şey yapamayız. diğer tarafta da şanssız oğlan var. zengin kız fakir oğlan hesabı, bu oğlan bu kıza yanıyor. olayları başlatan da tanrı kompleksi olan theo veledi. elma atıyor. simgesel durumlar olabilir. elma olduğu vakit durup düşünüyoruz. kız elmayı alıyor, zorla gülümsüyor ve öyle başlıyor hikayeleri.

.ikisi zıt kutuplar olduğu için bir araya gelince doğada sıkıntı meydana geliyor. bunu deneyleri ile zaman geçiyor, yirmi sene geçiyor ama bunlar birbirine dokunmuyor. sonra dokunma meselesiyle frekans dengelemesi yaptığını söylüyor ama neyse ki bu yalanmış.

.eğer öyle bir şey olsa pek saçma olacaktı. onun yerine kelimelerin gücüyle geliyorlar bize. belli başlı kelimeler ortamdaki frekansı dengelemeye neden oluyormuş. vay güzel fikir, insan bunu bir yandan hissediyor falan derken buradan zihin kontrole geçiyorlar. işte burası biraz fazla olmaya başlıyor.

.kelimelerin gücünden daha felsefik, daha tatlı bir noktaya gelebilecekken. zihin kontrolü, bununla özel uğraşan devlet kurumları, bundan korunma yolları, gözaltına alınmalar şeklinde olaylar ilerleyince o kadar da güzel olmuyor. sonra yok efendim formül yazıyorlar, bizim esas oğlan zak, sadece duvarda karalama yapıyor. şak diye mevzuyu çözüyor. geçmişindeki müzik olaylarından adamın olayı çözdüğü, olayın panzehrinin de müzik olduğunu anlıyor.

.arada da kız beni manipüle ettin, geri al saçmalamaları falan yapıyor. hala bunu seviyormuş da şuymuş buymuş. müzik reçetesi (kelimenin tam anlamıyla) verildikten sonra özgür iradesi ile sevdiğini düşünüyor. diğer taraftan yüksek frekansı nedeniyle, mutlu sona ulaşma yani başta dediğimiz çelişkinin de oğlanın dengesizliği ile giderildiğini söylüyorlar. bu bir açıklama değil, sallama aslında çünkü kız yüksek frekansta kalmıyor ki? hem yüksek kalsa hem böyle olsa yine tamam diyeceğiz ama kendisini dengeleyen bir tip, bunun da zorunlu olmasından yola çıkarak gerçekliğini sorguluyorlarsa, sonra da aman her türlü yemişim böyle işi diyorlarsa oradan pek bir anlam çıkaramayacağım, kusura bakmasınlar.

.esas olay theo'nun hikayesiydi aslında. tüm olayları tasarlamış gibi gösterdiler. elmayı atmasından, insan davranışlarını tahmin etmek için program yazmasına ve babasının müzik işinden müzikteki kodları çıkarıp evrensel bir senfoni yakalamaya kadar tüm olayları bu velet yapıyor. bir yerde kendini çok kaptırdın evcil hayvan alsana diyor babası, gidiyor zak'ı evcil hayvan gibi kullanıyor. çok ayıp ediyor, telefonlarına da çıkmıyor sonra. en son anladım bakışını bunların her türlü seviyoruz ülen muhabbetine yaptığını düşündürdüler ama onu da tam beğendiğimi söyleyemeyeceğim.

.ha bu kadar beğenmediğim nokta var ama işte düşüncesi hoş, bir şeyler yapmaya çalışmışlar. bunu bir hikaye bütünlüğü içinde yapmaya çalışmışlar, bu açılardan tebrik ettik. müziğe bir yüceltme yaptıklarından ötürü de hoş hissettik, ne diyelim. sağolsunlar var olsunlar.

--- spoiler ---